Sayfalar

20 Mart 2012 Salı

ÖĞRENME İÇİN SİHİRLİ SORU? "NEDEN"

Öğrenme için gerekli “merak, ilgi ve çaba” çimento üçlüsünün olgunlaşması çocukluk döneminin başlarında ebeveynlere sorulan neden sorusu ile başlar ebeveynlerin verdiği cevaplara göre gelişir veya söner. Merakı gelişmiş çocuk bir çok şeyin nedeni araştırmaya, yeni şeyleri öğrenmeye, bunun için yeterli çabayı göstermeye yönlenecektir.
     Çocuğunun merakının nasıl giderileceğini ve devamının sağlanmasını planlayan ailelerde çocuk için mutlu ve başarılı bir hayat, aile için de huzurlu bir öğretim süreci başlamıştır.
     Okula başlayan öğrencilerin anne ve babaları özellikle derslerden notlar alınmaya başladığında bütün dikkatlerini çocuklarının ders başarısına çevirirler. Bazı çocukların okumaktan çok hoşlandığını, ödevlerini kendi başlarına araştırdıklarını, ödevlerini çözme konusunda istekli olduklarını, ders çalışmaktan çok zevk aldıklarını, okul araç ve gereçlerine çok büyük özen ve titizlik gösterdiklerini gördükçe çocukları aynı özellikler göstermiyorsa telaşa düşerler ve öğretmenlere koşarlar. Çocuklarını sorarlar, sorgularlar, onlardan çocukları ile özel ilgilenmelerini isterler, ev ödevlerinde yardımcı olurlar. Hatta ev ödevlerini beraber yaparlar.
Çocukların okuldan eve her dönüşünde onları soru yağmuruna tutarlar.
     Asla geriye bakıp bu olumsuz durumun bir sonuç olduğunu fark etmezler, okul öncesi kendi tutum ve davranışlarında eksik, hata aramazlar. Yanlışların sonucunda oluşan bu durumun düzeltilmesi için öğretmenden çok yüksek beklenti içine girerler.    

     Artık geç kalınmıştır.
     Bundan sonra eğitim hayatının sonuna kadar çocuklarının ders çalışması, öğrenmesi için çok ciddi zaman ve para harcayacakları bir süreç başlamıştır. Bu süreç 7-18 yaş arası tam 11 yıl sürecektir.
     0-6 yaş arası, özellikle de 0-3 yaş arası çocukların eğitimi konusunda mutlaka bir uzmana danışılmalı, öneriler ve eleştiriler dikkate alınmalıdır.

29 Şubat 2012 Çarşamba

NASIL DÜŞÜNÜYORUZ


      Düşünmenin başlayabilmesi için, bir uyarıcı yeterlidir, düşünme başladığında,  bilincimizde karar verme sürecine kadar beyinde onlarca yer, taranır ve bir sonuca ulaşılır. Sonuç sonrasında, ilerisi için tahmin (yordama) yapılır ve karar verilir.
      Verdiğimiz karar, bizim düşüncemizdir.

Bilinç ve Düşünme Merkezi

      İnsanoğlu kendisi ile ilgili soru sormaya başladığı andan itibaren, düşüncenin nerede oluştuğunu sorgulamıştır.
      Bu binlerce yıllık bir serüvendir.
      Yıllar öncesinde, tespitleri olanlar, bilinmeyene cevap bulanlar, düşüncelerini paylaşmışlardır. Söyledikleri, taraftar toplayınca, daha geniş kitleler önünde açıklamalar yapmışlardır. Bu dönemin şartlarına uygun, otoriteyi rahatsız etmeyecek, herkesin anlayabileceği cevaplar kabullenilmiş ve sorulan sorular bir kabul edişe bağlı kalmak üzere cevaplandırılmıştır. Yapılan açıklamalardan hepsi gündemde yer almamıştır.
      Taraftar toplayamamış olanlar silinmiş, ancak konu ile ilgili olmayan fakat o dönemde güçlü ve etkin kişi ve kuruluşların kabul etmesi veya ilgi göstermesi ile gündemde kalmış olanlar tercih edilerek kullanılmıştır.
      Belki de bu gün söylenen düşünceler, yıllar öncesinde ortaya atılmış, ancak taraftar toplayamadığından unutulmuş eski düşüncelerdir.
      Gerçeğe çok yakın tespitleri olan bir çok araştırmacının tezlerinin tozlu raflarda kalması, insanoğlunun farkındalığı ile ilgilidir.
      Ne yazık ki, döneminin etkin güçlerinin harekete geçmemesi ile doğrudan daha uzak araştırmacıların tespitleri doğru olarak kabullenilmiştir.
      Radikallerin durmak bilmeyen daha net cevap bulma arayışları ile, normal olmayan insanlar ve çeşitli hayvanlar üzerinde, özellikle beyin üzerinde patolojik araştırmalar yapılmıştır. Bu araştırmalarda yüzlerce, binlerce hayvan beyni kesilerek incelenmiş, deneyler yapılmış, davranışlarındaki değişmelere göre kararlar verilmiş ve yapılan tespitler açıklanmıştır.
      Toplumla paylaşmalar, bilinmeyene cevap bulmanın zorunluluğu ile gerçekleşmektedir, Yapılan bilgilendirmeler, bu konuda araştırma yapmayan, düşünmeyen insanları dönemsel olarak rahatlatmaktadır.
     Düşünce merkezi beyin kabul edilmiştir. Akıl ve duygu ayırımının yapıldığı dönemlerde kalp işin içine sokulmuş, ancak yine de her şeyin geçtiği yer, beyin kabul edilmiştir. Okuma yazması olmayan bir kişi de, düşünme işinin gerçekleştiği yer olarak aynı organı göstermektedir. Bizi bu düşünceye sevk eden beynimizdir.
       Nasıl ki kalbimizin, akciğerlerimizin, midemizin yerini bu organlarımız çalışmaları sırasında bize fark ettirir, beynimizde çalışmasını bize fark ettirir. Ensemizin üstü ile kulaklarımızın ve gözlerimizin üzerinden geçen çizginin sınırladığı alanın üstünü, düşüncenin üretildiği bir bölge olarak fark ederiz. Bu tahmin etme, varsayma değil, fark etmedir. Fark ettiren de beyindir. Onun orada olduğunu fark ederiz.
      Bilincin beyin içindeki yeri için, farklı görüşler vardır. Bu görüşler içinde ağırlıklı olan, bilincimizi oluşturan şeyin bağ sistemi olduğudur. Bağ, her bir nokta ile haberleşmeyi sağlamaktadır, anlık hareketlenmeler yaratılmaktadır. Günümüzde de sıvı ve etten oluşmuş bu organın, bilinç oluşturma işlevi büyük bir muammadır.

“Beynimiz Bizi Haklı Çıkarmaya Programlanmıştır.”
      Beyin vücuda verdiği talimatlarla, bizim istediğimizi destekler.
        Oluşacak bir hayalin üç boyutlu görüntüsünü, tüm diğer unsurları ile beynin bulunduğu bölgede canlandırırız. Canlandırdığımız şeye inanırız (kabul etmek istemeye meylimiz yüksektir) İnandığımız şeye göre, beyin vücut içinde ayarlamalar yapar, yani talimatlar verir. Bu talimatlara göre, vücut tüm organları ile uygunluk sağlar.
      Örneğin, korku filmi seyrederken, filmin gerçek olmadığını bilmemize rağmen, beyin tarafından verilen talimat sonucunda, üretilen hormonların etkisi ile göz bebeklerimiz büyür, dilimiz kurur, derimizdeki tüyler diklenir, kalbimiz hızlı atar, soluk alıp vermemiz hızlanır ve  terleriz. Bu, bir dizi sistemin tetiklenmesi sonucunda gerçekleşir.

İçsel Nedenle Düşünme

      Düşünme nedeni, vücudumuzun içindeki bir yer ile ilgili olan düşünmelerdir. Beynimizde yer alan, herhangi bir şeyin içsel nedenle tetiklenmesi ile oluşan düşüncelerdir. Örneğin, hayal kurmayı istemek ve hayal kurmak.
       Basit, bileşik, fonksiyonel özellikte olabilirler. Yaratıcılık, psikoloji, motive olmak içsel nedenle düşünme ile ilgilidir.

Dışsal Nedenle Düşünme

      Düşünme nedeni, dış uyarıcılardır. Duyu organlarından biri veya bir kaçının uyarılması ile oluşan düşünceler, buna örnek verilebilir. Duygusal içerikli bir film seyreden kişinin duygulanıp ağlaması, duyu organlarından alınan uyarılara, gerçek olup olmadığına bakılmaksızın, uyum sağlama meylini göstermektedir. Burada filmin sanatçılarının rollerini iyi yapması önemli değildir. Olay gerçek olmamasına rağmen, beynimizin kısa bir süre için de olsa buna inanmasıdır. Bir başka önemli nokta, sanatçıların rol yaparken gerçeğinde olduğu gibi yaşamalarının, dışarıdan gözleyen bir kişiyi kandırabilmiş olmasıdır.
      İnsanlar hızla karar vermeye programlanmışlardır.
      İnsanlar, numara ile gerçeği karşısında, benzer biçimde düşünüp, karar verebiliyorlar. O halde, “Doğru Karar” sürecinde, ötelemenin nasıl yapılacağı öğrenilmelidir.
      Film seyrederken film karesinde görülmeyen stüdyoyu eşzamanlı zihnimizde canlandırabiliyor muyuz?
       Bilinçli olduğunu bildiğimiz insanın, bir filmin gerçek olmadığını bilmesine rağmen, gerçek gibi algılayıp, duygulanmasının nedeni ne olabilir?
      Düşünmeler, hangi nedene bağlı olursa olsun,  bir davranışı tetikliyorlarsa, karar verme sürecini uzatmak (öteleme), bu süre içinde, bağıntı sayısını arttırmak, ilişki sayısını arttırmak, verilen kararın kalitesini (çeşitli platformlarda) doğruluğunu arttıracaktır.

DÜŞÜNCE ÇEŞİTLERİ

DÜŞÜNCE ÇEŞİTLERİ

      Düşünceyi, kategorize etmek oldukça zor. Çok yönlü ve değişik platformlarda, birbirine değmeyecek, sonuçlar çıkabilir. Ancak, bazı şeylerin anlaşılabilir olması için, bilinen şeyleri modelleyerek düşünce çeşitlendirebilir.

Düşünce çeşitleri:
-    Seri Düşünce
-    Paralel Düşünce
-    Kuantum Düşünce

Seri Düşünce

      Düşüncenin birinci kademesi, seri düşüncedir. Seri düşünce, genelde, sınıflandırılmış bilgilerle gerçekleşen düşüncedir. Hiyerarşik bir düşünce tipidir.
      Sınıflandırılmış bilgiler, özellikle okul yıllarında, kitap dizini anlayışıyla kazanmış olduğumuz bilgilerdir. Bilgiler, basamaklar halinde belirlenmiş ve bir sıra takip edilerek verilmektedir. Seri düşünce dizini, bir düşünce haritasındaki kanyonlara benzetilebilir. Bu kanyonlara girenler, kanyon içinde akmakta olan nehirlerin üzerinde belirli ve sınırlı bir yol takip etmek zorundalar. Akışın yolu sınırlıdır. Nerede hızlanacağı, nerede yavaşlayacağı bellidir. Nerelerin riskli, nerelerin geniş ve rahat olduğu da bellidir. Bu nehre düşen bir sandalın, yol haritası bellidir. Nehir ya denize ulaşacak ya da bir baraja takılıp kalacak ya da nehrin kuruması ile karaya saplanıp kalacaktır. Seri düşünce için bir başka model de, elektrik direkleridir. Seri düşünce, ardı sıra dizilen elektrik direklerinin bir tel ile birbirine bağlanması gibidir. Tel üzerindeki elektrik akımı sıra takip eder ve tetikleme sonucu bir noktadan sona doğru hareketlenir. Eğer direklerden biri yıkılırsa, elektrik akımı kesilir. Bu düşünce sisteminin en büyük eksikliği, tek yönlü ve tek bir hat üzerinde olmasıdır. Tek hat, bir seçenekli,  zorunlu takip edilecek yol demektir.


Paralel Düşünce

      Düşüncenin ikinci kademesidir. Paralel düşünce de sınıflandırılmış bilgilerle gerçekleşen düşüncedir. Seri düşünceden tek farkı, birbirine paralellik gösteren bir değil, birden fazla yol olmasıdır. Düşünce kanyonunda yer alan nehrin bir veya daha fazla kollara ayrılmasını modellersek, her bir kolun uzunluğu, debisi, genişliğinin azaldığı veya arttığı yerler, bellidir. Nehre bırakılan sandalların, takip edeceği yollar sınırlı ve belirlidir. Hiyerarşik bir düşünce tipidir. Paralel düşünce, bir önceki düşünce tipinin örneğinde olduğu gibi aynı elektrik hattından birden fazla olması durumudur. Burada da iletim, tek yönlüdür. Düşünce, bir noktadan beslenir, belirlenmiş bir yoldan akar.Tercih edilen yola göre gideceği rota belirlidir.


Kuantum Düşünce

      Düşüncenin üçüncü ve en gelişmiş kademesidir. Şehirdeki telefon şebekesi buna örnek gösterilebilir. Beyinde düşünceyi meydana getiren her türlü uyarım birbiriyle haberleşmektedir. Bir akımın tek bir yönünden bahsedilemez.
      Günümüzde telefon hatları, birden fazla iletime imkan verebilecek seviyeye gelmiştir. Fiber optik kablo ile  birden farklı iletimin aynı kablo içerisinde gerçekleşmesine imkan tanımaktadır. “Adsl” olarak adlandırılan sistemde bir kablo üzerinde hem telefon görüşmesi yapılmakta hem de bilgisayarların internete bağlanabilmesi sağlanabilmektedir. Gönderilen akımlar, birbiri üzerinden birbirini değiştirmeden geçebilmektedir.
      Kuantum düşüncede, dış uyarım sonucunda, beyin, aynı anda binlerce nöronu tetikleyebilmekte ve birbirinin etkisini arttıran dev bir enerji oluşabilmektedir. Nöronlar birbiriyle ilişkilendirildiklerinden, akım birden fazla yolla nöronları tetiklemektedir. Kuantum düşüncenin şiddeti, bir futbol maçı sırasında hep bir ağızdan söylenen sloganların, çalınan ıslıkların ses şiddetine benzetilebilir. Bu düşüncede öğrenilenlerin, bir çok öğrenilenle ilişkisi kurulabilecek, kavram bellek düzeyinde öğrenme gerçekleşebilecek, unutma da zorlaşacaktır.
      Kuantum düşünce, kuantum planlamayı gerektirir.
      Örneğin, bir sanayi kuruluşu, üretim yaparken hem iyi bir mal üretmeyi, hem malını pazarlamayı, hem işsizliğe çareleri, hem de sağlık hizmetlerinin iyileştirmesini eş zamanlı, eş önemde düşünebilir, planlayabilir, uygulamaya koyabilir. “Sanayi kuruluşları kar yapmak için vardır, sosyal meselelerle ilgilenmezler” mantığı, düşünce sistematiğinin alt hali olan seri düşünceye örnek gösterilebilir.
      Günümüzde Kuantum Düşünceye paralel, kuantum şirketler, kuantum planlardan söz edilmektedir. Kuantum düşünce, bir olaya farklı açılardan, taraf tutmadan, bakabilmeyi gerektirir. “Bağımsız olabilme, bağımsız yaşayabilme eşiğini” geçemeyen insanlar, yaşadıkları çevrede, güven içinde olmak için, bir gruba dahil olmayı tercih etmektedir. Bu tercih, onları birey olmaktan uzaklaştırmaktadır. Bu insanlar kutuplaşmaktadır, taraf tutmaktadır. Doğru ve yanlışı ayırt etmek yerine, kendilerine yakın olan, aynı gruptan olanların yanında, tarafında olmaktadırlar. Bu tür yaşantısı olanlar, düşünce üretiminde bulunamazlar. Kuantum düşünemezler.
      Yaşanılan çevrenin özellikleri, bu çevre içinde yaşayan insanların düşünürken kullandıkları düşünce biçimini, çerçevesini de belirlemektedir. Yüksek düşünce gücüne ulaşmak isteyenler, kendilerini bağlayan, onları düşünce tutsağı haline getiren zincirlerden kurtulmak zorundadırlar

28 Şubat 2012 Salı

ANLAMAK

Anlamak
         Haz duymanın birinci basamağı, anlamaktır. Anlama sağlandığı sürece, öğrenme olmasa bile, kişi yeni bir şeyler öğrenmeye motive olacaktır. Öğrenciler için anlama, öğrenme kadar önemlidir. Okullarda yapılan öğretim, planlı olduğundan, öğrenme basamaklarında anlamayı sağlayacak detaylara yer verilmelidir. Sınıf içinde sorulan “Anlamadığınız bir nokta var mı?” sorusu, istediğimiz ortamı, yani öğrenme ortamını sağlamakta herhangi bir katkı da bulunmaz. Bu soru sonrası, anlamadığını söyleyen öğrenci için, yapılan şey tekrar etmektir. Bu şartlarda yapılan tekrarın da öğrenmeye katkısı yoktur.
         Anlamak ve öğrenmek arasında doğrusal bir ilişki vardır ancak, anlamak öğrenmek demek değildir. Okuldaki öğrenmeler bilişsel alan öğrenmeleri olduğundan tekrar ile pekiştirmenin yeni deyimi ile DNA değişiminin sağlanması gerekir.
Anlama temelleri ailede verilmelidir. Çocuk, önce, anne ve baba tarafından anlaşıldığını bilmelidir. Çocuğun sorduğu her soru karşılığında, çocuğu tatmin edecek ve doğru olan bir açıklama yapılmalıdır. Açıklama yapılırken de yukarıdan bakan bir eda ile açıklama yapılmamalıdır.
 İdeal iletişimde duyu organlarının eşit yükseklikte olmasına gayret edilmelidir. Her açıklama, çocuğun, bütünden parçalara, parçalardan bütüne düşünebilmesinin temel kodlarını verecektir. “ Büyüyünce öğrenirsin” deyişi asla kullanılmamalıdır. Çünkü, büyümek ve öğrenmek her zaman doğru orantılı ifadeler değildir. Çocuk bir taraftan büyümüş ancak, öğrenmemiş insanları görmekte, bir taraftan da zaman ile öğrenme arasında anlamsız bir ilişki kurmak zorunda kalmaktadır. Çocuğun karşılaştığı her şey, o zaman diliminde anlamlandırılması gereken şeylerdir. Soru sorulduğuna göre, çocuk onu fark etmiştir. Demek ki anlama zamanı gelmiştir

DAHA FAZLASINI ÖĞRENMEK İÇİN OKUL

OKUL YILLARI
     Çocuklarınız veya çevrenizdeki çocuklar sizin geçtiğiniz yollardan geçecekler. Sizin öğretim hayatınızı gözden geçirin, sorgulayın. Belki bir yerlerde hatırlayacaklarınız bir başkası için kılavuz olacak, herkesle paylaşın.

Daha fazlasını öğrenmek için okul

         Okul, tüm aileler için, kutsal bir yerdir. Zamanı geldiğinde, her anne ve baba, büyük bir ihtimamla büyüttüğü çocuğunu, okula, öğretmene teslim eder. Bebekken, başkalarının kucağına vermekte zorlandığı çocuğunu, onlarca çocuğun bulunduğu bir ortama hem de tek başına bırakacaktır.
İlk yıl için var olan bu sihir, daha sonraki yıllarda yerini, başka bir şeye bırakacaktır; Müdahaleye.
Çocuk, ebeveyn için üstün insan olmalıdır. Her sorulana bilgisayar gibi cevap vermelidir.
Üstün insan, üretilebilir. O halde bu zorlanmalıdır.
Ne yazık ki, bundan sonraki seneler, öğrenmenin azap olduğu senelerdir.
Hayata, mutlu olmaya, mutlu olmak için öğrenmeye hazırlanmak yerine, bir başkasından önde olmanın mücadelesi başlamıştır.
Öğrenme, yerini, sorulan sorulara doğru cevap vermeye bırakmıştır. Varsa yoksa, sorulan sorulara doğru cevap vermek. İşte, okulda, öğrenmede, okumada,  başarıda, yani  bir öğretim için gerekli olan her şey, sadece sorulan sorulara “doğru cevap” verme halini almıştır.  Bu dönemler, yanlış şeylerin yapıldığı senelerdir. Çocukların öğrenme hevesi şekil değiştirmiştir. Öğrenmek, anlamak, haz duymak, araştırmak, ilgi duymak, ortadan silinmiştir.
Tüm bu olanların sonunda yapılanlara bir ad vermek gerekirse buna “öğrenme” denilemez. Öğrenmenin son aşamasında oluşan tek şey “haz duymak” tır. Burada öğrenme ve haz duyma arasında ilişkilendirme bile yapılamaz.

         Şimdi gerçekleri bir tarafa bırakarak, olması gereken öğrenme üzerinde değerlendirmelerde bulunalım;

Öğrenme, kişinin bir faaliyetidir. Öğretim ile öğrenme yan yana gibi görünürler, ancak, aynı şeyler değildirler. Yaşam kalitesi için öğrenme gereklidir.
Edebiyat dersindeyiz. Öğretmenimiz Necla hanım getirmiş olduğu romanı okuyor. Hepimize ödev vermişti. Roman okunacak ve özeti çıkarılacaktı. Sınıftaki arkadaşlardan bir kısmı ödevini yapmamıştı. Bu güzelim romanı okumamışlardı. Ben, roman okumayı çok seviyorum. Adeta romanın içine giriyorum, okumuyorum, romanın içinde yaşıyorum. Gelecek hafta sınav olacak. Sınavda mutlaka roman ile ilgili sorular sorulacak. Ben yine bildiklerimi yazacağım, onlar da kopyalarındakilerini. Hepimiz geçer not alacağız.
Ama ben onlardan bir fazlası olacağım, çünkü, öğreneceğim.”

YAPILANDIRMA BASAMAKLARI


Yapılandırma basamakları

         Bir inşaat yapmak istiyorsunuz. İlk önce vereceğiniz karar, ne yapmalıyım, ev mi yoksa başka bir bina mı? Amacım ne? Amacım doğru mu?
İmkanlarım nasıl bir inşaatı yapmaya yeterlidir?
Binayı kullanmaya başladığım da masraflarını kaldırabilir miyim?
Tüm bu sorular iyi bir planlamayı gerektirir. Bu tür planlamalarda plan çerçevesini doğru belirlemek için, 5N + 1K sorularını sormalısınız.

 1. Niçin
 2. Ne zaman
  3. Nerede
  4. Nasıl
  5. Ne
  1. Kim

ÖRNEK:
“ Bir inşaat yapmak istiyorsun. Önce mimara gidip yapacağın inşaatla ilgili bilgi vermelisin. Bilgi verirken istediğini belirtmek üzere 5N+1K sistemine göre açıklama yapmalısın.
  Kendine sorman gereken sorulardan bazıları aşağıya yazılmıştır;
 - Ne istiyorsun, mimara nasıl bir inşaat diyeceksin?
- Mimarla beraber çizim taslakları hazırla
- Yerleşim planı
- Ölçüler
- Pencereler nereye yapılmalı, odalar nereye yapılmalı, kapılar nerede ve nasıl olmalı?
………………………………
Gerçek planın çizimi için başlama zamanı geldi mi?
- İmalat planı
- Zaman planı
- Malzemeler
- Tedarik planı
- İşçiler
- Kontrol sistemi
- Kontrol basamakları
- Başla


Sonuç;
İnşaat yapmakta amaç, bir inşaat yapılması değil, binanın amaca uygun yapılması ve kullanılmasıdır.

Öğrenmede amaç, bir bilginin bellenmesi değil, bu bilginin kullanılmasıdır.

AMELE-ÇIRAK-KALFA-USTA-ÜSTAT

Amele, çırak, kalfa, usta, üstat

         Yukarıdaki başlıkta verilen basamaklar bilgeliğe giden yoldaki aşamaların basamaklarıdır. Her öğrenmede bu basamaklar vardır.
Öğrenen kişiler, önce, bilgiyi anlarlar, sonra bilirler, sonra bu bilgiyi kullanırlar, en sonunda da bu bilginin daha gelişmişi, daha tekamül etmişi yani “yeni bilgi” yaratırlar. Bu gelişme ve değişme zinciri, tamamlandığında şu bilinmelidir; şimdi mükemmel olan yeni bilgi, yeni başlayan sürecin eskisidir, bunun üzerinde de aynı dönüşüm gerçekleşecektir.


“Artık diplomaya güvenme devri bitti, şimdi üstatlık devri başladı”.
Bilgiyi bilenler; uzman,
Mükemmelini yapanlar yaratanlar; üstat olurlar.